Jaser, karanlık hücrenin duvarlarının engelleyemediği ağlama hıçkırıklarını duydu; ses yankılanarak yükseldi ve kulaklarına ulaştı. Ses acı ve keder doluydu, sanki biri ondan yardım istiyordu.
Zindanın kapısını açmak ve yerde oturan genç bir kızı görmek için birkaç adım attı. Kız, çocuklar gibi içine kapanmıştı, sanki onu teselli edecek birini ya da onu kucaklayacak bir anne bekliyormuş gibi. Ama tek bulduğu şey, onu daha da hüzünlendiren karanlık bir hücreydi. Kıza yaklaştı, o da başını kaldırarak karşısında duran adamın gözlerine baktı. Adamın bakışları keskin bir kartal gibi sertti; kızın mavi gözleri ise solgun ve ümitsizlikle doluydu. Adam yüzünü çevirdi ve soğuk bir tonla konuştu:
Jaser: Yarın savcılığa sevk edileceksin.
Bu sözler kızın kalbini daha da kırdı ve gözyaşları sessizce yanaklarından süzüldü.
Bu sırada, lüks bir malikanede genç bir kadın, elinde valiziyle merdivenlerden aşağı iniyordu.
Hizmetçi: Nereye gidiyorsunuz, hanımefendi?
Asma iç çekerek: Sıkıldım artık, kaçıyorum buradan.
Hizmetçi: Ama beyefendi dönerse...
Asma öfkeyle: Dönse de dönmese de umurumda değil, bu harabede bir daha kalmam.
Hizmetçi: Lütfen hanımefendi, kovulmak istemiyorum.
Asma: Eğer seni kovarsa, seni de yanımda götürürüm.
Hizmetçi: Sanki seni bırakacak mı?
Asma rahatsız olmuş bir şekilde, ardından kurnazca: Eğer gitmemi istemiyorsa, o gitsin. Ama bu evde ikimiz birlikte yaşamayız, bu ancak cesedim üzerinden olur.
Hizmetçi şaşkınlıkla: Onu evinden mi kovacaksın?
Asma: Neden olmasın? Kalbi kadar parası var, başka bir ev bulabilir.
Tam bu sırada, ikisi de bir kahkaha sesi duydu ve önlerine baktılar.
Bu sırada, genel bir ofiste Mey kitap satın alıyordu ve aniden televizyona döndü.
Sunucu: İş adamı Akram El-Şibravi’nin Maadi’deki bir dairede ölü bulunduğu açıklandı.
Mey’in elindeki kitap yere düştü.