Giresun, Şebinkarahisar da eğri bel dağları, sıra, sıra uzanır gider.
Bu adı pek duyulmayan sıra dağların üzerinde, bir yanı Geline benzeyen taş yığınları vardır. Başka bölgelerde de benzerlerini gördüğümüz bu taşların, acılı bir hikayesi vardır.
Bölgede zengin bir, ağa yaşamaktadır.
Fakat ağanın kızının şöhreti, babasından fazladır. Çünkü ağanın kızı bir meleği anımsatır, güzelliktedir. Güzelliği, dillere destan olmuştur. Onu bir gören, hemen aşık olmaktadır. Bu güzelliğe sahip olmak isteyen, pek çok kişi ağanın kapısını çalar, damatlık dilermiş. Fakat kızın gözünde, zengin biri yoktur.
Gelenlerin hepsini geri çevirirmiş. Babası da kızını çok sever ve baskı yapmazmış. Kızın gönlü de başkasındaymış meğerse, kız babasının çobanlarından birine aşık olmuş.
Kız çobana, haber yollar, babasından gizli buluşurlarmış. Bir müddet buluşmalar devam etmiş. Babası bir gün öğrenmiş bu yaşananları. Kızını konağın, en üst odasına kitler. Merhamete gelmez bir türlü.
Kız yine ağlamaktan gözlerinin kızardığı bir gün, odanın çatmasında, bir ip görür.
Yatağını uyuyor gibi ayarlar ve ip ile aşağı iner.
Çobanın kaldığı yere gidip onu bulur.
Ağanın kızı ile çobanın buluşmaları, bir müddet böyle devam eder. Çoban bu sefer falakaya yatırılır. Çoban böylece her gün, dövülüp, dövülüp geri bırakılır.
Kızını çobana vermek istemeyen ağa, ilk gelen görücüye kızını vermek ister.
İlk gelen görücüye, evet cevabını verir.
Düğün hazırlıları başlar. Düğün günü gelip çatar. Kızı almaya gelirler. Kızını zengin birine verdiği için, ağa çok mutludur.
Fakat kız mutlu değildir. Bu yüzden kız, babasından helallik almaz. Babasının yüzüne bile bakmaz.
Düğün alayı eğri bele gelince, sinirlenen ağa kızına beddua eder.
Yaşlı gözler ile, kızım taş ol! Der.
Kız ile yanındaki gelinci taş olurlar.
O günden sonra bu taşa, Gelin taşı denir.