Selma sabah uyandığında odasının kapısını açtı ve gördüğü manzara karşısında şaşkına döndü. Bu çılgınlık olmalıydı. Bir kızın olduğu yerde böyle davranmak nasıl mümkündü? Gözlerini kapatıp tekrar açtı, rüya görüyor olmalıydı ya da yanlış görüyordu. Ancak bu bir rüya değildi.
Bahçede, Zeynep'in odasının penceresinden görünen bölümde, Faris'i üstü çıplak ve sadece bir spor pantolonu giymiş olarak spor yaparken buldu. Faris şınav çekiyor ve bazı spor hareketleri yapıyordu. Selma, arkasındaki perdeden onu izliyordu, Faris bunu fark etti. Birinin onu izlediğini anlamıştı ama bu kişinin Zeynep olmadığını, muhtemelen Selma olduğunu düşündü. Faris, rahatça spor yapmaya devam etti, ancak Selma’nın farkında olmadan onu izlediğini biliyordu.
Selma, arkasından Zeynep'in sesiyle irkildi: "Ne yapıyorsun, kardeşimi mi izliyorsun? Yoksa başka niyetlerin mi var?"
Selma, panikle: "Hayır, sadece bakıyordum. Sabahları temiz hava almayı seviyorum."
Zeynep: "Şaka yapıyorum, niye bu kadar gerildin ki?"
Selma: "Hayır, sorun yok."
Zeynep, perdeyi birden açtı ve kardeşine el salladı. Faris, sporuna odaklanmıştı ve onları fark etmedi. Selma, perde açılınca içeri geri çekildi çünkü başı açık olduğu için görülmek istemiyordu.
Zeynep: "Özür dilerim, bunu yaparken seni düşündüğümü fark etmedim."
Selma: "Sorun değil."
Zeynep: "Kardeşim Faris, her sabah böyle spor yapar. Bu onun rutini."
Selma: "Anladım."
Zeynep: "Peki, Faris’le evlenmeyi düşünmüyor musun?"
Selma: "Hayır, gerçekten istemiyorum."
Zeynep: "Neden? Faris gerçekten iyi bir adam. Her kız onun gibi birini isterdi."
Selma: "Kardeşin beni hiç sevmedi. Zaten neden beni seçtiğini anlamıyorum. Beni gerçekten tanımıyor, son dört yıldır beni görmedi. Neden şimdi evlenmek istiyor ki?"
Zeynep: "Evet, biraz garip ama belki de aşk? Faris, böyle bir şeyi sadece kendisi için yapar. Babam onu hiçbir şeye zorlamaz."
Selma: "Ayrıca, ilk karısından neden boşandığını bilmiyorum."
Zeynep: "İlk karısı neden önemli ki?"
Selma: "Bunu bilmek hakkım."
Zeynep: "Anladım. Burada kalacak mısın?"
Selma: "Tabii ki, nereye gidebilirim ki?"
Zeynep: "Kardeşim birkaç gün izinli. Onunla vakit geçirip tanışmak zorundasın, benimle değil."
Selma: "Yani onunla vakit geçirip ne söylemeliyim? Aptal mıyım ben?"
Zeynep: "Neden buraya geldin ki o zaman? Faris’i tanımak için gelmedin mi?"
Selma: "Evet, öyle ama ben sadece Faris’i tanıyıp amcama fikrimi söylemek istiyorum."
Zeynep: "Aynı şeyi söylüyorsun. Fikrini değiştirmedin ki?"
Selma: "Peki, ne yapmamı öneriyorsun? Eskiden onunla konuşmaktan korkardım."
Zeynep, alaycı bir şekilde: "Kardeşim biraz serttir, öfkelendiğinde kötü olur. Bazen eli kalkabilir."
Selma: "Peki, neden onunla evleneyim ki? Bu durumda evet deme ihtimalim sıfırdı, şimdi eksiye düştü."
Zeynep: "Kardeşim çok naziktir, ama kışkırtıcı insanlara tahammülü yoktur. Herkesi sever ve hoşgörülüdür."
Selma içinden: "Ailesine sabaha kadar laf söyleyebilirim. Bahane bulup kaçacağım. Dün geceki hastalığı bahane ederim, burada kalırım."
Zeynep: "Bu arada, dünkü ilacı Faris getirdi. Gerçekten endişeliydi."
Selma: "Tabii ki endişeliydi. Ben onun kuzeniyim. Bu durumu farklı bir şekilde yorumlama. Aklın neden böyle çalışıyor?"
Zeynep: "Başka bir şekilde düşünmüyorum. Ama Faris’in ilk defa böyle olduğunu görüyorum."
Zeynep: "Babam sizi kesinlikle bir yere götürecektir."
Selma: "Umarım işler yolunda gider."
Selma, duşa girdi ve siyah geniş bir pantolon ve bordo bir kazak giydi. Saçlarını serbest bıraktı.
Zeynep: "Aşağı inmiyor musun?"
Selma: "Onlara hala hasta olduğumu söyle, olur mu Zeynep?"
Zeynep: "Yalan mı söylememi istiyorsun? Bu benim yapabileceğim bir şey değil."
Selma: "Lütfen?"
Zeynep: "Tamam, ama sadece senin için."
Zeynep, aşağıya indi ve Selma'nın hala hasta olduğunu söyledi.
***
Selma, bir süre sonra Zeynep’in yanına geldi.
Naciye, kapıyı açıp girdi.
Naciye: "Günaydın güzel kızım."
Selma, utangaç: "Günaydın büyükanne."
Naciye: "Çok güzelsin, saçların harika."
Selma: "Teşekkür ederim büyükanne."
Naciye: "Hala hasta mısın, gelinimiz?"
Selma içinden: "Lütfen artık gelinimiz demeyi bırakın."
Selma: "Evet, hala biraz rahatsızım büyükanne."
Naciye: "Dünkü olanlardan dolayı üzgünüm. Biri şaka yapmaya çalışmış olabilir."
Selma: "Şaka hastalıkla olmaz, büyükanne."
Naciye: "Özür dilerim kızım, affet."
Selma: "Önemli değil, büyükanne. Artık geçti."
Naciye: "Peki, Faris’le evlenmeyi kabul ettin mi?"
Selma: "Hayır, onu pek tanımıyorum. İlk karısından neden boşandığını da bilmiyorum. Annem burada değilken nasıl evlenebilirim? Annemi doğru düzgün anne bile diyemem. Bir de kardeşim yurt dışında."
Naciye: "Birincisi, Faris'e neden boşandığını sormak hakkın. İkincisi, anneni ne zamandır önemsiyorsun ki? Seni 14 yaşında bırakıp gitti ve şimdi birkaç ayda bir arıyor. Kardeşin Muaz’a da söyleyebiliriz, o da gelir."
Selma: "Sorunlarım bundan daha büyük büyükanne."
Naciye: "Bana anlat kızım. Kimse benim kadar seni anlayamaz ve sana yardım edemez. Sen benim oğlumun kızısın. En büyük hatam oğlumu yurt dışına bırakmaktı. Aynı hatayı seninle yapmayacağım. Seni burada tutacağım. Sen de benim bir parçam gibisin."
Selma: "Neden evlenmek zorundayım? Burada evlenmeden de kalabilirim."
Naciye: "Eğer Faris’le evlenmezsen, hiç evlenmeyecek misin? Her kız evlenip yuva kurar. Sen de bir çocuk istemez misin?"
Selma: "Tabii ki isterim büyükanne. Ama Faris her zaman abim gibiydi. Davranışlarımı ve hayatımı hiç beğenmezdi. Şimdi neden evlenmek istiyor?"
Naciye: "Faris, kuzeni olarak seni tanıyor. Evlenmek isteyebilir. Onunla konuşup bu konuyu netleştirebilirsin. Düşün ve bana söz ver ki düşüneceksin."
Selma: "Tamam büyükanne, düşüneceğim. Söz veriyorum."
Naciye: "Aferin kızım. Şimdi odanda kalmak seni daha hasta eder. Aşağı inelim."
Selma: "Peki, başörtümü takayım da geleyim."
Naciye: "Gerek yok, Faris arkadaşıyla dışarıda. Bütün gün orada olacak. Abdurrahman da işte."
Selma: "Tamam."
Selma aşağı indi ve herkes onun doğal sarı saçlarına hayran kaldı. İlk kez görenler, Faris’in karısı olacak kadar güzel olduğunu düşündüler. Ancak kimse onun içindeki acıyı bilmiyordu.
Warda, Selma'nın saçlarının güzelliği karşısında kıskandı.
Warda: "Merhaba Selma."
Sel
ma: "Merhaba."
Seher, sahte bir gülümsemeyle: "Hoş geldin gelinimiz."
Selma içinden: "Gelin, gelin. Hangi gelin? Henüz kabul etmedim ve kabul etmeyeceğim."
Selma: "Teşekkür ederim Seher Teyze."
Farha gözlüğünü taktı ve laptopuyla bir şeyler yapıyordu.
Naciye: "Ne yapıyorsun kızım, bize katılsana."
Farha: "Hiçbir şey büyükanne, çiftlikteki toprağın analiz sonuçlarını kontrol ediyorum."
Naciye: "Allah yardımcın olsun."
Farha: "Teşekkürler büyükanne."
***
Gün sonunda, Faris babası ve kardeşiyle birlikte oturdu.
Süleyman: "Kızla bugün oturmadın mı?"
Faris, dalgınca: "Hangi kız?"
Süleyman: "Amcanın kızı Selma. Kendimle mi konuşuyorum burada?"
Faris: "Özür dilerim baba. Sabah Zeynep'e sordum, hala hasta olduğunu söyledi. Onu zorlamak istemedim, rahatsızlık vermemek için. İyi değilse dokunmayalım."
Faris içinden: "Günün ilk kısmını kazasız atlattık. Bu iş bitmiş sayılır."
Süleyman: "Yarın onunla konuşacağım."
Faris, masumca: "Bırak baba, rahat bırak onu. Zorladığımızı düşünmesin."
Abdurrahman, Faris’e fısıldayarak: "Masum numarası yapma. Aferin."
Faris: "Beni rahat bırak, kaçıracağım zaten. Bir tane daha istemiyorum. İlk evliliğimde Rital’ı seviyordum ama her gün kavga ediyorduk. Bu Selma ile ne olacak?"
Süleyman: "Siz ne fısıldaşıyorsunuz orada?"
Faris: "Hiçbir şey. Abdurrahman'a artık mutlu olmak istediğimi söylüyordum. Kardeşimin ölümünden beri mutlu olamadım. Allah rahmet eylesin."
Süleyman: "Amin, rahmet eylesin ve günahlarını bağışlasın."
Faris: "Tamam baba, ben onunla konuşacağım."
Faris içinden: "Bu işi bitireceğim. Selma kabul etmeyecek."
Süleyman: "Seni rahat bırakmayacağım. Bu iş bitecek."
Faris: "Tamam baba, yarın onunla konuşacağım."