18. Bölüm

Başka bir yerde, yaşlı bir adam kalabalık bir uçaktan indi. Etrafına güçlü ve sert bakışlarıyla göz gezdiriyordu ve sadece bir kişiyi arıyordu.

Seline onu gördüğünde bağırdı:
“Amca!” Hızla ona doğru koştu ve onu sıkıca kucakladı. (Michael amcası değil, ama kayınpederine olan saygısından dolayı böyle hitap ediyor.)
Edward ise babasının başını öperek:
“Hoş geldin, baba.” dedi.

(Hatırlatma: Michael, 65 yaşında. Michael ailesinin lideri ve güçlü bir kişiliğe sahip.)

Michael:
“Edward, beni neden buraya çağırdın?”
Edward’ın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş kayboldu:
“Başka bir yerde konuşabilir miyiz?”

Onlarca lüks mobilyanın süslediği geniş ve ihtişamlı ofisine girdiler. Michael’ın karşısına oturdular ve Edward konuşmaya başladı:
“Baba, büyük ağabeyimi hatırlıyor musun?”
Michael’ın yüz ifadesi değişti ve biraz sinirle:
“Onu bir daha anma!” dedi.
Edward daha ciddileşerek devam etti:
“Yabancı bir kadınla, senin onayını almadan evlenmişti. Ve küçük bir kızı vardı, hatırlıyor musun?”
Michael kravatını gevşetti, gergin bir şekilde:
“Devam et?”
Edward:
“Gerçekte... Eğer bunu duyduğunda şaşıracaksan... Ağabeyim öldü.”
Seline sözünü bitirdi:
“Ve kızı güvende... Yanımızda... O... Stefanie.”

Michael öfkeyle ayağa kalktı, elindeki kahve fincanını yere fırlattı ve bağırdı:
“Bu gerçeği ne zamandır benden saklıyorsunuz?!”

Stefanie, Lorrain’in elini sıkıca tutarak:
“Planladıklarınız asla gerçekleşmeyecek!” dedi.

Yan kapıyı hızla açtı ve hızla giden arabadan atladı. Omuzları derin kesiklerle doldu. Ama acıya aldırış etmedi. Lorrain’in elini tuttu ve onu çalılıklara sakladı:
“Lorrain... Güvende kal.”
Lorrain gözyaşlarını tutamıyordu:
“Stefanie! Hayır, yapma...”
Stefanie:
“Vaktimiz yok, sadece söz ver!”
Lorrain başparmağını kaldırarak onayladı:
“Söz veriyorum.”

Arabalar hızla yön değiştirdi ve Stefanie’yi bulmak için peşine düştüler. Stefanie ise yol kenarındaki küçük bir kulübede saklanmıştı. Arabalar kulübenin önünde durdu ve adamlar arabadan indiler.
Bir adam:
“Efendim, kulübeyi arayalım mı?”
Diğer adam sinsice gülümseyerek cevap verdi:
“Hayır, ama onu ailesine kavuşturalım.”

Hilda, Alex’i odasına bıraktıktan sonra hastane koridorlarında yürümeye başladı. Birden Dr. Chanyeol onu gördü ve yanına yaklaşarak:
“Merhaba, Hilda değil mi?”
Hilda:
“Ah, evet.”
Ona bir fincan sıcak kahve uzattı ve yaklaştı:
“Ne yapıyorsun burada?”
Hilda:
“Özel bir şey değil...”
Doktor bir süre düşündü ama sonunda cesaretini topladı ve sordu:
“Üzgün görünüyorsun.”
Hilda kahkahalarla güldü:
“Evet... Yoksa psikolog musun?”
Dr. Chanyeol gülümseyerek:
“Evet, eskiden öyleydim. Anlat bana hikâyeni. Belki yardımcı olabilirim.”
Hilda:
“Anlatılacak bir şey yok... Sadece bir aldatma olayı.”
Dr. Chanyeol, açıkça hayal kırıklığına uğramıştı ama belli etmeye çalışıyordu:
“Evli misin?”
Hilda:
“Evet.”
Dr. Chanyeol, biraz umutla:
“Ne sorun var? Gerçekten sana yardım etmek istiyorum!”
Hilda:
“Peki, ilk olarak...”

William, biraz şaşkın bir şekilde:
“Alex, bu kız kim?”
Alex cevap vermedi. Ama kız cevap verdi.
Rose, elini Alex’in eline dolayarak güldü:
“Sevgilisi.”
William şok içinde bağırdı:
“Ne! Alex, böyle bir kızı sevmek için delirdin mi?”


Carolyn’den bir tekme yedi ve acıyla kıvranarak yere düştü. Alex’in neden onu savunmadığını, neden bu deliyi yanından uzaklaştırmadığını anlamıyordu. Ne oluyordu Alex’e?
Carolyn cebinden bir bıçak çıkardı ve William’ın yüzünü kesmeye başladı.
“Bana yaşattığın aşağılanmanın aynısını sana da yaşatacağım!” dedi ve yüksek sesle gülmeye başladı.

William, Alex’ten yardım dileyen gözlerle ona bakıyordu. Ama Alex ona sadece soğuk bir ifadeyle bakıyordu.
William’ın acısı, fiziksel acıdan daha büyüktü... Kalbindeki acı tarifsizdi. Carolyn ona işkence ediyordu ve Alex orada kıpırdamadan duruyordu.
William ellerini çözmeye çalıştı ama başaramadı.


Alex’in İç Dünyası

Alex, kalbiyle aklı arasında bir savaş veriyordu.
Evet, William’a yardım etmeliydi... Ama hala Rose ile yaşadığı anılar zihninde dönüp duruyordu.
O mutlu anılar, Rose’un sevgilisi olduğu o günler...

Rose mu Yoksa Carolyn mi?

Gerçekten Alex’i mi seviyordu? Yoksa bu sadece bir eğlence miydi?
Gerçekten William’ı mı seviyordu? Yoksa bu sadece bir oyun muydu?
Gerçekten... Aşk, bu insanların kalplerine girmiş miydi?



Okuma Ayarları


Arka Plan Rengi