Dördüncü Bölüm

Doğumum beklenenden daha zor geçti. Doktorlar, bebeğin başının doğum kanalında sıkıştığını söylediler. Saatlerce acı çektim, gözlerim kararıyor, nefesim kesiliyordu. Bir süre sonra etrafımda dolaşan doktorların ve hemşirelerin telaşlı sesleri gitgide uzaklaştı. Her şey bulanıklaşmıştı, sanki rüyadaydım. Çocuğumun başı çıktığında, doktor birden bağırdı:
“Göbek kordonu boynuna dolanmış!”


Beni hızla ameliyathaneye aldılar. Yerel anestezi yapıldı, ama anestezinin etkisi geçmeden ameliyata başladılar. Zaman kaybetme lüksümüz yoktu. Bebeğimin hayatı tehlikedeydi. Tüm vücudum acıyla titrerken, ölümün soğuk nefesini hissettim. Sadece Allah'a yalvarıyor, oğlumun sağlıklı doğmasını istiyordum.


Sonunda oğlum dünyaya geldi. O an gördüğüm tek şey, küçük maviye çalan bir bedendi. Çok küçüktü, cansız gibi görünüyordu. Yalnızca bir an, sadece bir saniyeliğine görebildim onu. O an gözlerim karardı, bayıldım.

ad

Günlerce kendime gelemedim. Üç gün boyunca bilincim kapalıydı. Dördüncü gün, gözlerimi açtığımda, karşımda eşimi otururken buldum. Yüzü ifadesizdi, gözlerinde hiçbir duygu yoktu.
Zorlanarak, neredeyse fısıldar gibi sordum:
“Bebeğimiz... nerede?”
Bir süre sessiz kaldı. Gözlerini kaçırarak, “Onu annem aldı, evde,” dedi.
“Onu neden burada tutmadılar? Neden yanımda değil?” dedim.
Gözleri buz gibiydi. “Burada kalmasına gerek yoktu. Sen kendine iyi bak, toparlanman gerek,” dedi ve ayağa kalkıp çıktı. Sadece kapının kapanma sesi kaldı geriye...

O an, kalbimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Neden böyleydi? Neden bu kadar soğuk ve uzak? Sanki ben ona yabancıydım, sanki hiçbir şey yaşamamıştık. Beni ve bebeğimizi umursamıyordu. İçimde bir korku büyümeye başladı. Gerçekten ne olmuştu? Neden beni bebeğimden uzak tutuyordu?

İki gün sonra, taburcu oldum. Hastaneden çıkarken, eşim geldi ve beni tekerlekli sandalyeye oturttu. Hiç konuşmadan, sanki bir yabancıymış gibi, beni aşağıya indirdi. Bütün acılarım o an uçup gitmişti. Tek istediğim şey oğlumu kucağıma almak, onu sevmekti. Arabaya bindiğimizde, neşe içinde etrafa bakıyor, bir an önce eve varmak istiyordum. Ama...

Yol farklıydı. Gittiğimiz güzergâh evimize çıkmıyordu. Şaşkınlıkla etrafıma bakındım, sonra eşime döndüm:
“Nereye gidiyoruz? Bu yol eve gitmiyor...”
Sanki sesimi duymadı. Gözleri yolun ilerisinde, bana cevap vermiyordu. Israrla tekrar sordum:
“Eve gitmiyor muyuz?”
Derin bir nefes aldı, sanki zor bir şey açıklayacakmış gibi... Sonra, “Ablam, oğlumuzu anneme götürdü. Onunla ilgilenemediler. Seni de ailenin yanına götüreceğim, lohusalığını orada geçireceksin,” dedi.

Bütün umutlarım, o an yıkıldı. Neler oluyordu? Neden bana bunları yapıyordu? Neden beni bebeğimden ayırıyordu? “Hayır! Bebeğimle kalmak istiyorum!” dedim, ama o gözlerini hiç benden tarafa çevirmedi. Sadece sustu ve arabayı sürmeye devam etti.



Saatler geçti, yol hiç bitmiyordu. İstanbul’dan ayrılmıştık, gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ama konuşacak gücüm kalmamıştı. Vücudumun her yanı ağrıyordu, karnım sızlıyor, yaralarım acıyordu. Ama en büyük yara kalbimdeydi. Sessizce ağladım, öylece oturdum, sanki bir kuklaydım.
Yol boyunca eşim tek kelime etmedi. Arabada sadece sessizliğin ürpertici sesi yankılanıyordu.


Sonunda ailemin evine vardık. Babam bizi kapıda görünce şaşkınlıkla yerinde donakaldı. Yüzünde hem sevinç hem de endişe vardı. Beni bu hâlde görünce, kaşları çatıldı. Hemen yanıma geldi, beni kollarının arasına aldı. Ama ben sadece tek bir şey söylüyordum:
“Bebeğim nerede? Bebeğim nerede?”
Kimse bir şey anlamıyordu. Ellerimle karnımı tutuyor, bir yandan da etrafa bakıyordum. Sonunda babam beni yavaşça içeriye götürdü, eşim ise arkamdan gelip kapıda durdu.

Babam gözleriyle eşime döndü ve sert bir şekilde sordu:
“Ne oluyor burada? Neden böyle?”
Eşim bir süre sessiz kaldı, sonra başını eğdi ve buz gibi bir sesle söyledi:
“Bebeğimiz... ölü doğdu.”
O an dünya başıma yıkıldı. Nefes alamadım, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Şaşkınlıkla bakakaldım. “Ne?!” dedim, “Ama... ama o doğdu, onu gördüm! Küçüktü, ama yaş...”
O, sözümü kesti:
“Hayır! O yaşamadı. Öldü, hemen toprağa verdik. Artık her şey bitti.”

Sonra, sanki konuşmak istemiyormuş gibi kapıya yöneldi. Ama daha önce...
“Zaten artık hiçbir bağımız kalmadı. Bu yüzden boşanmak istiyorum.”


Bana döndü, gözlerinde hiçbir acı ya da üzüntü yoktu. Sadece soğuk ve katı bir ifade... “Boş ol,” dedi ve kapıyı çarparak çıktı. O an yere yığılmışım, sadece hayal meyal hatırlıyorum. Kalbimdeki her şey parçalanmıştı. Ne yapacağımı bilemedim. Bağırdım, çığlık attım, adeta delirdim. Bebeğim... Eşim... her şeyim elimden gitmişti. Sonunda bayıldım, ne olduğunu hatırlamıyorum.


Günlerce kendime gelemedim. Ailemin yanında, karanlık bir dünyada yaşıyordum. Ne konuştuklarını duymuyordum, ne de yaşadıklarını hissediyordum. Tek düşündüğüm şey, “Bebeğim...” olmuştu.

O an yaşadığım acı... kimseye anlatamam. Her şey bitti sanıyordum. Ama gerçekte... bu sadece bir başlangıçtı.

ad



Okuma Ayarları


Arka Plan Rengi