O an her şey benim için durdu. Bütün düşüncelerim, bütün hislerim dondu kaldı. Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Oğlum… benim oğlum… yaşıyordu! Nefesim kesildi, boğazım kurudu. Kendime hâkim olamadan aynı soruyu tekrar tekrar sordum:
“Dışarıdaki çocuk… O, bizim oğlumuz mu?”
O ise her defasında aynı şekilde başını sallayıp “Evet,” dedi.
Kalbim patlayacak gibiydi. Aklımda sadece bir düşünce vardı: “Bu gerçek olamaz. Tekrar sor… Belki yanlış anlamışsındır.”
Beş kez, altı kez sordum, her defasında aynı yanıtı aldım.
“Evet, o bizim oğlumuz.”
Bu sözleri duyunca, birdenbire kendimi kaybettim. Hızla yerimden kalktım ve koşmaya başladım. Sanki bir hayaletmişim gibi, evden fırladım, sokaklara atıldım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu, ayaklarım yere basmıyormuş gibi hissediyordum. Kalbim çılgınca atıyor, içimde tarifsiz bir korku ve heyecan vardı. Oğlumu bulmak zorundaydım!
Bakkala doğru koştum, yol boyunca nefes nefese kaldım. Sonra… sonunda… Onları uzaktan gördüm. Kuzenimin küçük oğlu ve yanında duran o çocuk. Gözlerim karardı, yüreğim yerinden çıkacak gibi oldu. Oğlum… Karşımdaydı!
Adımlarımı hızlandırdım, o ise şaşkınlıkla bana bakıyordu. Yanına geldiğimde kendimi tutamadım, ellerimi uzatıp onu sımsıkı sardım. Tüm gücümle ona sarıldım, kollarımın arasına aldım. Sanki bir rüyadaydım, sanki yıllardır süren bir kabustan uyanıyordum.
“Sen… Sen, A… A… Adın ne?”
O, şaşkınlıkla yüzüme baktı. Anlamıyordu, neler olduğunu bilmiyordu.
“Evet, ben A…” dedi.
İçimdeki acı, öfke, sevinç ve hüzün hepsi birbirine karıştı. Gözyaşlarım süzülüyor, dudaklarım titriyordu.
“Sen… benim… A… A…”
Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. O an, kelimeler yetersizdi. Sadece sarılmak, sadece ona dokunmak istiyordum.
Ama… Oğlum, beni itmeye çalıştı. Şaşkınlıkla bana baktı, yüzünde bir korku ifadesi vardı.
“Neden ağlıyorsun, teyze?” dedi.
Bu kelime, beni adeta bıçak gibi kesti. Teyze mi?! Ben… ben onun annesiyim!
Ama o bilmiyordu. Oğlum, benden habersiz büyümüş, başka bir hayat yaşamıştı. Bana yabancıydı. Kollarımı indirdim, ona bakakaldım. Kalbim kırılıyordu. Beni tanımaması normaldi… Ama bu kadar yabancı olmak, beni bu kadar uzak görmek… Dayanılmazdı.
O sırada babam geldi, beni kollarımın altından tuttu ve yavaşça geri çekti. Oğlum, hemen birkaç adım geri gidip, korkuyla bana bakıyordu. Sonra hızla, babasının yanına koştu. Eski eşim ona yaklaştı, onu kollarıyla sardı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Oğlum, gözlerini kocaman açarak bana baktı, sonra bir adım daha geri çekildi.
Birden, gerçekler yüzüme bir tokat gibi çarptı. Eski eşim, oğluma ne anlatmıştı? Ona ne söylemişti?
Dudaklarım titredi. “Ne dedin ona?” dedim, gözlerim hırsla doluydu.
Eşim, başını önüne eğdi, gözlerini benden kaçırarak:
“Onun… annesi olduğunu söyledim. Ama… ona senin öldüğünü söyledim.”
Kalbim duracak gibiydi. “Ne?! Neden?! Neden böyle bir şey söyledin?” diye bağırdım.
Gözleri yaşardı, ama cesaretle yüzüme bakmadı. “Onu senden ayırmak istedim. Seni hayatımdan çıkarmak istedim. Bunun tek yolu buydu.”
Sözleri, kalbimde yeni yaralar açtı. Nasıl böyle bir şey yapabilirdi? Nasıl beni oğlumdan koparabilirdi? Bir anlığına, içimdeki acı öfkeye dönüştü. Ama sonra… bir baktım, oğlum bize şaşkınlıkla bakıyordu. Ne olduğunu anlamıyordu, ama gözlerinde bir korku vardı.
“Anne… mi?” diye fısıldadı.
Bu kelime… yıllardır duymayı beklediğim bu kelime, bana dünyanın en ağır yükü gibi geldi.
Evet… ben senin annenim. Ama… nasıl söylerim? Nasıl anlatırım? Bütün bu yıllar boyunca senin için ağlayan ben, şimdi yabancı bir kadın gibiyim.
Onun gözlerine baktım ve sadece fısıldadım:
“Evet… Ben… Ben senin annenim…”
Ama… o, hızla arkasını döndü ve babasının yanına koştu.
O an, dünyam yıkıldı. Her şey paramparça oldu. Yıllar boyunca hayalini kurduğum an, böyle mi olacaktı? Gözlerimden yaşlar süzüldü. Oğlum, bana yaklaşmak istemedi. Onu benden koparan bu adam, onu benden aldı. Ama… artık çok geçti. Geri dönüş yoktu.
Birkaç gün sonra, eski eşim oğlumla birlikte geldi. Ona her şeyi anlatmış, onu biraz olsun hazırlamıştı. Oğlum, bana biraz daha yakınlaşmıştı, ama… hâlâ mesafeli duruyordu. Hâlâ bir “anne” gibi görmüyordu beni. Beni “teyze” diye çağırmaya devam etti. Kalbim her seferinde kırılıyor, her seferinde acı çekiyordum.
Aradan yıllar geçti. Oğlum, benimle birlikte yaşamaya başladı. Ama aramızda derin bir boşluk vardı. Bir türlü yakınlaşamadık. Her seferinde bir şeyler eksik kaldı. Onu çok seviyorum, onun annesi olmak istiyorum, ama… O bana hep mesafeli kaldı. Onu kaybetmiş gibiyim.
Şimdi 17 yaşında, genç bir delikanlı. Onunla aramızda hâlâ o boşluk var. Elimden gelen her şeyi yapıyorum, ama annelik yapmayı beceremedim. O bana hâlâ “teyze” diyor, ben ise ona “oğlum” demeye cesaret edemiyorum.
Belki… belki bir gün bu acı diner. Belki bir gün o bana gerçekten “anne” der. Ama biliyorum ki, bu yara asla tam anlamıyla iyileşmeyecek. Bizi ayıran, bizi bölen o adam… O adam şimdi ölmüş olabilir. Ama bıraktığı yaralar hâlâ kanıyor.
Ben ve oğlum… Biz, bu yaralarla yaşamaya çalışıyoruz. Belki bir gün… belki bir gün bu boşluğu doldurabiliriz. Ama o zamana kadar… tek yapabileceğim şey dua etmek. Allah’tan, bize sabır vermesini dilemek…
Biz… o hain adamın yarattığı yıkımın iki kurbanıyız. Eşim de bir kurban… ama…
Hiçbir şey beni oğlumdan ayırdığı gerçeğini değiştiremez.