Babam, kocama dönüp sert bir şekilde sordu:
"Ne oluyor burada? Neden böyle?"
Kocam bir süre sessiz kaldı, sonra başını eğdi ve buz gibi bir sesle cevap verdi:
"Oğlumuz ölü doğdu. Onu toprağa verdik. Artık her şey bitti."
Sanki dünya başıma yıkıldı. Sözleri bana bir bıçak gibi saplandı.
"Ne dedin?!" diye bağırdım. "Oğlumuz... Ama doğdu, onu gördüm!"
Eşim hiç gözlerimin içine bakmadan devam etti:
"Her şey bitti artık. Tek bağımız oğlumuzdu, o da gitti. Artık bir arada olmamızın anlamı yok."
Gözlerimdeki yaşları kontrol edemiyordum. Dizlerimin bağı çözüldü, yere yığıldım. O ise soğukkanlı bir şekilde kapıya döndü ve çıkarken, "Boş ol," dedi. Kapı ardında kapanırken, sanki içimdeki hayat ışığı da söndü. Geriye sadece karanlık, derin bir boşluk kaldı.
O an ne yapacağımı bilemedim. Çığlıklar attım, ağladım, kendimden geçtim. Günlerce kendime gelemedim. Ailemin yanına sığındım, ama içimde hep aynı acı yankılanıyordu. Oğlum... Eşim... her şey elimden gitmişti. Hiçbir şey anlamıyordum, kafamda tek bir düşünce vardı: "Neden bana bunu yaptı?"
Haftalar geçti ve bu süre zarfında neredeyse hiç konuşmadım. Sanki yaşadığım hayat benim değilmiş gibi hissediyordum. Günlerce yemek yemedim, gözlerimi kapattığımda oğlumun ağlama sesini duyuyor, her yerde onu arıyordum. Babam bana bir psikolog getirdi, fakat hiçbir şey o karanlık boşluğu dolduramıyordu.
Üç ay boyunca bu sessiz, boş dünyada yaşadım. Oğlumu kaybetmenin, evliliğimin bitmesinin acısı beni içten içe yıpratıyordu. Günler geçtikçe, hayatımda artık hiçbir şeyin anlamı kalmadı. Zihnim sürekli o son anlara dönüp duruyordu. Babam ve annem, her ne kadar bana destek olmaya çalışsalar da, ben o derin boşluğun içinde kaybolmuştum.
Zamanla, ailemin sabrı ve desteğiyle biraz olsun toparlanmaya başladım. Küçük küçük adımlarla hayatıma geri dönmeye çalıştım. Ailem, özellikle babamın gözlerindeki üzüntü ve çaresizlik, bana güç veriyordu. Onların acı çekmesini istemiyordum. Kendimi toparlamaya çalışarak, eski halime dönmeye başladım. Ancak içimdeki acı ve hüzün hiç geçmedi.
Bu yıllar boyunca eski eşimle ilgili bir şeyler duymuştum. İki kez daha evlenmiş ama her iki evliliği de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İçimde bir yerlerde hâlâ ona karşı bir sevgi vardı, ama yaşadığım acıları da unutmam mümkün değildi. Beni terk ettiği gün, bana inanmadığı gün, o güvenin ve sevginin parçalandığı gündü.
Sonunda her şeyin bir yalan olduğunu, eski arkadaşının bana karşı kurduğu hain planları itiraf ettiğini öğrendim. Ama iş işten geçmişti. O arkadaş, hayatımızı mahvetmişti, ve ben hâlâ bu yıkıntıların arasında yaşamaya çalışıyordum.
Yıllar sonra, bir gün işten eve dönerken aklımdan geçen düşüncelerle adımlarımı hızlandırdım. Saat 16:30 civarıydı, eve geldim ve içeri girdiğimde kuzenimin küçük oğlu bahçede bir arkadaşıyla oynuyordu. Oğlanlar neşeyle koşuşturuyordu, birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi.
Onlara yaklaştım ve sordum:
"Kim bu arkadaşın?"
Kuzenimin oğlu, gururla:
"Bu, arkadaşım," dedi.
Biraz para çıkarıp, "Hadi, gidin bakkaldan bir şeyler alın," dedim. İkisi de sevinçle parayı alıp koştular.
Ama o an, diğer çocuk yanıma yaklaştı ve başını eğerek, "Teşekkür ederim, teyze," dedi. Bu sözler beni şaşırttı. Bu kadar büyük bir çocuğun bana bu şekilde hitap etmesi garipti. Ama yine de bir şey hissettim. Bir an duraksadım, çocuğun yüzüne dikkatlice baktım, ama sonra önemsemeden yoluma devam ettim.
İçeri girdiğimde, babam kapıda beni karşıladı.
"Üstünde kal, dışarıda birisi seni görmek istiyor," dedi.
Önce anlamadım, "Kim?" diye sordum. "Amcam mı geldi?" diye düşündüm. Yorgundum ve sadece biraz uyumak istiyordum. Ama babam beni bir süre daha orada tuttu.
Babamla beraber misafir odasına girdik ve orada, hayatımın en büyük şoku beni bekliyordu... Karşımda, yıllar önce terk ettiğim eski eşim oturuyordu!