Bulutlar Mağarası'ndaki son sihirli parçayı ele geçirdikten sonra, grup artık karar anının geldiğini biliyordu. Amir, Hala ve Jelo, Şeker Dağı'nın zirvesinde durup, uzakta net bir şekilde görülen Barak’ın karanlık kalesine bakıyorlardı. Bu kale, Şeker Diyarı’na yayılan kötülüğün kaynağıydı ve Barak ile son kez yüzleşecekleri yerdi.
Jelo endişeyle kaleyi işaret ederek, “Barak her an daha da güçleniyor. Şeker Diyarı’ndaki her şeyi bozmak için gücünü kullanmadan önce acele etmeliyiz,” dedi.
Amir başını kararlılıkla sallayarak, “Tüm bu macera boyunca bu an için hazırlandık. Artık tüm sihirli parçalar elimizde ve Barak’ın dünyayı ele geçirmesine izin vermeyeceğiz,” dedi.
Biraz gergin olan Hala ise cesur görünmeye çalışarak, “Gücü ne olursa olsun, onu daha önceki zorluklarda olduğu gibi yeneceğiz,” dedi.
Üçlü, Barak’ın kalesine doğru hızla ilerledi. Üzerlerindeki gökyüzü kararmış, rüzgar şiddetlenmişti. Sanki doğa bile onları bekleyen tehlikeye karşı uyarıyordu. Kale çevresindeki topraklar kupkuruydu, hiçbir şey yeşermiyor, büyümüyor ve Şeker Diyarı'nın diğer yerlerindeki renkli tatlıların aksine buradaki her şey gri ve acıydı.
Kaleye vardıklarında, devasa kapılar, sert kristal şekerden yapılmıştı. Amir, kapıyı kuvvetle çaldı, ancak kapılar aniden, korkutucu bir gıcırtıyla kendiliğinden açıldı.
Dikkatlice kaleye girdiler. İçerisi soğuk ve ürkütücüydü. Kalede duvarları tamamen yansıtıcı aynalar kaplıydı, ancak bu aynalar sadece gölgelerini yansıtıyordu. Zemin, ışığı emiyormuş gibi görünen karanlık kristal şekerden yapılmıştı.
Jelo etrafa bakarak, “Bu kale tuzaklarla dolu. Barak, bu yanılsamaları bizi aldatmak için kullanabilir,” dedi.
Tam bu sırada, hava aniden uğuldamaya başladı ve aynalarda Amir, Hala ve Jelo’nun çarpıtılmış yansımaları belirdi. Bu yansımalar, sanki kötü yaratıklara dönüşmüş gibi görünüyordu. Aynalarda beliren yansımalar, ürkütücü seslerle onları korkutmaya ve yollarından döndürmeye çalışıyordu.
Hala aynalardaki korkutucu görüntülere bakarak, “Onları dinlemeyin, bu sadece bir oyun!” dedi.
Amir, gözlerini önlerindeki yoldan ayırmadan, “Barak bizi korkutmak istiyor, ama biz bundan daha güçlüyüz,” dedi.
Uzun koridorları geçerek kalenin kalbindeki büyük salona ulaştılar. Salonun ortasında, ışıl ışıl parlayan kristal şekerden yapılmış bir taht vardı ve o tahtta Barak oturuyordu. Keskin ve parlak şeker kristalleriyle kaplı olan Barak, ürkütücü bir aura yayıyordu. Gözleri, kötülükle parlıyordu.
Barak, gruba bakarak alaycı bir gülümsemeyle, “Sonunda geldiniz. Sizi bekliyordum, ama ne yazık ki maceranız burada sona erecek,” dedi.
Amir, kararlı bir adım öne çıkarak, “Şeker Diyarı’nı mahvetmene izin vermeyeceğiz. Tüm sihirli parçalar artık bizde ve seni durdurmak için onları kullanacağız,” dedi.
Barak, salonu yankılandıran bir kahkaha attı: “Bu küçük parçaların beni durduracağını mı sanıyorsunuz? Sahip olduğum gücü anlamıyorsunuz. Bu acımasız dünyayı ben yarattım ve sadece ben ona hükmedebilirim.”
Bir anda, Barak yere vurdu ve salon titremeye başladı. Yerden keskin kristal şekerden yapılmış dev yaratıklar yükseldi. Bu yaratıklar, Barak’ın askerlerine benziyorlardı, ancak tamamen kristalden yapılmış ve çok güçlüydüler. Yavaş ama kararlı adımlarla Amir, Hala ve Jelo’ya doğru ilerlemeye başladılar.
Jelo hızla, “Sihirli parçaları şimdi kullanmalıyız! Tam zamanı!” dedi.
Amir, Hala ve Jelo, sihirli parçaları çıkararak bir daire içinde durdular. Parçaları havaya kaldırdıklarında, parçalar parlak renklerle ışıldamaya başladı. Sihirli parçalar birleşerek güçlü bir enerji yaydı ve grubun etrafında koruyucu bir kalkan oluşturdu. Barak’ın yaratıkları geri çekilmeye başladı.
Barak öfkeyle, “Bu kadar kolay pes etmeyeceğim!” diye bağırdı.
Barak, ellerinden gruba doğru karanlık bir enerji fırlattı, ancak sihirli parçaların oluşturduğu kalkan, tüm saldırıları geri püskürttü. İyilik ve kötülük arasındaki savaş, her geçen an daha da şiddetleniyordu. Sihirli parçaların parlak ışığı, Barak’ın karanlık enerjisiyle çatışıyordu.
Hala, parlayan ışığı görerek, “Başarıyoruz! Onu yenmeye çok yaklaştık!” dedi.
Ancak Barak, kolay kolay pes etmeyecekti. Birdenbire, yüksek bir çığlık attı ve yer çatlamaya başladı. Devasa çatlaklar oluştu ve her şey çökmeye başladı. Kale tamamen yıkılmak üzereydi, ancak Amir’in bir planı vardı.
Amir hızla, “Tüm sihirli parçaların gücünü Barak’a yönlendirmeliyiz. Gücümüzü birleştirirsek, onu yenebiliriz,” dedi.
Üçlü, parçaları tekrar havaya kaldırarak, tüm enerjiyi Barak’a yönlendirdiler. Parçalar daha önce hiç olmadığı kadar parlak ışıldamaya başladı ve tüm salonu aydınlattı. Devasa bir ışık dalgası Barak’a doğru ilerledi. Barak, ona karşı koymaya çalıştı ama başaramadı.
Barak öfkeyle, “Hayır! Bu imkansız!” diye haykırdı.
Işık, Barak’ı tamamen sardı ve oturduğu taht paramparça oldu. Barak’ın tüm gücü zayıflamaya başladı ve yavaş yavaş toz haline geldi. Sonunda, Barak tamamen yok oldu ve geriye sadece sihirli bir toz kaldı.
Her şey sona erdiğinde, kale yeniden ışıkla doldu. Kötü yaratıklar kayboldu ve Şeker Diyarı eski güzelliğine geri döndü. Önceden acı ve karanlık olan şekerler, yeniden tatlı ve renkli hale geldi.
Jelo gülümseyerek, “Başardık! Barak’ı yendik!” dedi.
Amir gülümseyerek, “Kötülük sona erdi. Şeker Diyarı yeniden güvenli,” dedi.
Hala ise gökyüzüne bakarak, “Bu inanılmaz bir maceraydı, ama başardığımıza çok sevindim,” dedi.
Savaş sona erdiğinde, Şeker Diyarı’na barış geri döndü. Ancak üç kahraman da bu maceranın sonsuza dek hafızalarına kazınacağını biliyorlardı.