Altın Kuş Hikayesi

Bir zamanlar dünyanın en özel elma ağacına sahip bir kral varmış. Bu ağaç altından elmalar verirmiş. Bahçıvan her gün bu elmaları sayar ve krala bilgi verirmiş. Bahçıvan:  -Bir elma eksik. Bahçıvan eksik elmaları haber verdiğinde kral öfkelenirmiş.

Kral: –O hırsız affedilmeyecek! Bahçıvan, o gece en büyük oğlunu elma ağacını korusun diye görevlendirmiş. Ama bahçıvanın oğlu gece yarısına doğru uyuyakalmış.

Ertesi sabah yine bir elma eksik. Bahçıvan: –Bugün nöbet için ikinci oğlumu görevlendireceğim. Gece olmuş ve yine bahçıvanın oğlu gece yarısına doğru uyuyakalmış. Ertesi sabah yine bir elma eksikmiş. O gece, ağacı koruma görevi için bahçıvanın üçüncü ve en küçük oğlu gönüllü olmuş. Oğlu: –Hadi bakalım elma hırsızı göster kendini!  Bahçıvanın oğlu, saat gece yarısı olduğunda havada bir hışırtı sesi duymuş. Sapa altından bir kuş uçup gelmiş.

Gagasıyla bir elmayı koparmaya çalışırken, bahçıvanın oğlu zıplamış ve bir ok fırlatmış. Ama bu ok; kuşa zarar vermeyerek sadece altın tüylerinden birini koparmış. Kuşsa uçup kaçmış.  Sabah olunca kopan altın tüy krala getirilmiş ve konsey toplanmış. Herkes bu tüyün krallık hazinesinden daha değerli olduğunu düşünmüş.

Kral: -Tek bir tüy benim işime yaramaz, kuşun kendisine sahip olmalıyım. Hanginiz o kuşu bana getirecek kadar cesur? Bahçıvanın en büyük oğlu bu göreve talip olmuş. Kral: -Bravoo! Böylece, Altın Kuş’u bulmak için yola çıkmış. Bir ormana geldiğinde yolun kenarında bir tilki görmüş ve ona ok atmak için hazırlık yapmış. Tilki: –Bana ok atma, sana iyi bir bilgi verebilirim. Ne iş yapacağını biliyorum. Sen o Altın Kuş’u bulmak istiyorsun.

Kralın büyük oğlu: –Konuş!

Tilki: –Beni iyi dinle: Akşam bir köye varacaksın. Yolun iki yanında iki han göreceksin. Bir tanesi çok güzeldir ve bakması insana zevk verir. Diğeri ise yıkık dökük bir haldedir. Geceyi geçirmek için yıkık dökük olanı seç.

Ama bahçıvanı oğlu kendi kendine düşünmüş; bir hayvan nasıl olurda bu konuyu bilebilir? Sonrada tilkiye ok atmış ama vuramamış ve tilki ormana kaçmış. Ardından yoluna devam etmiş ve tilkini bahsettiği hanların olduğu köye gelmiş. Hanların birinde kalanlar şarkı söylüyor, dans ediyor ve ziyafet çekiyormuş Ama öbür han çok pis ve fakir görünüyormuş. Bahçıvanın oğlu kendi kendine düşünmüş: –O yıkık dökük hana gidecek kadar aptal değilim tamam mı!

Sonrada güzel hana gitmiş ve gönlünce yemiş ve içmiş. Ayrıca Altın Kuş’u ve memleketini unutmuş. Zaman geçmiş… Büyük oğlan geri dönmediği için, bahçıvanın ortanca oğlu görevi devralmış. Ama aynı şey onun da başına gelmiş. O da tilkiyle karşılaşmış.

Tilki aynı tavsiyeleri ona da vermiş. Ortanca oğlan hanlarına oraya vardığında ağabeyi onu yanına çağırmış ve o da ağabeyin yanına giderek tıpkı onun gibi Altın Kuş’u ve memleketini unutmuş. Bir kez  daha zaman geçmiş ve bahçıvanın en küçük oğlu Altın Kuş’u bulmak istemiş. Bahçıvanın en küçük oğlu:

–Lütfen baba, izin ver gideyim.

Ama babası korkuyormuş.

Bahçıvan: — Zaten iki oğlumu kaybettim.

En küçük oğlu: –Ama beni kaybetmeyeceksin baba, güven bana. Bahçıvan sonunda kabul etmiş.Küçük oğlan ormana geldiğinde gene tilkiyle karşılaşmış ve ondan aynı güzel tavsiyeyi duymuş. Tilki:

–Eğer Altın Kuş’u bulmak istiyorsan fakir olan hana git.

Küçük oğlan: –Teşekkür ederim yaşlı bilge tilki.

Tilki: –Kuyruğumun üstüne oturursan daha hızlı yol alabilirsin.

               Kısa sürede köye varmışlar. Küçük oğlan fakir hana gitmiş ve geceyi orada geçirmiş. Sabah olunca tilki başka bir güzel tavsiyeyle geri gelmiş:

–Şimdi bir kaleye rastlayana kadar dümdüz yürü. Bu kalenin kapısında uykuya hemen dalan askerler yatarlar. Kendini onlara fark ettirme. Kalenin içine gir, içeride bir oda bulacaksın. Altın Kuş o odanın içindeki  tahta kafesin içindedir.

Yanında ise güzel, altın bir kafes vardır. Ama kafesleri değiştirmeye çalışma, yoksa buna pişman olursun.

               Tilki daha sonra yine kuyruğunu uzatmış ve bahçıvanın oğlu kısa sürede kalenin kapısına varmış. Daha sonra kaleye girmiş ve tilkinin kendine bahsettiği o odayı bulmuş. Küçük oğlan:

–Bu kadar güzel bir kuşu yol boyunca bu kadar kötü bir kafeste  taşımak çok saçma.

Ama bahçıvanın oğlu kafesi değiştirmek için kapısını açtığı anda kuş yüksek sesle ötmüş ve askerleri uyandırmış. Bahçıvanın oğlu zindana atılmış. Ertesi sabah yargılanmak üzere mahkemeye çıkarılmış. Hikayesini anlattıktan sonra da ölüme mahkum edilmiş.

Küçük oğlan: –Merhametli kral, lütfen canımı bağışla.

Kral: –Canını tek bir şartla bağışlarım, bana rüzgâr kadar hızlı koşan Altın At’ı getirirsen hem canını bağışlarım, hem de Altın Kuş’u sana veririm.

               Bahçıvanın oğlu yola çıkmış ve arkadaşı tilkiye rastlamış. Tilki: –Sana verdiğim tavsiyeyi dinlemediğin zaman başına ne geldiğini şimdi gördün mü? Ama sen iyi bir çocuksun, o yüzden Altın At’ı bulman için sana yine yardım edeceğim.

Buradan dümdüz gideceksin, bir kaleye rastlayacaksın, Altın At oradaki ahırın içindedir. Yanında ise bakıcısı vardır ve horlayarak uyumaktadır. Atı sessizce oradan al. Ama, eski deri eyeri takmalısın. Yanındaki altın eyeri sakın bağlama.

Her şey yolunda gitmiş ama bahçıvanın oğlu atı görünce şöyle düşünmüş: –Ona altın eyeri bağlayacağım, onu hak ettiğine eminim.

Ama altın eyeri eline aldığında seyis uyanmış, yüksek  sesle bağırmış ve muhafızlar bahçıvanın oğlunu yakalamış. Bahçıvanın oğlu yeniden ölüme mahkum edilince yeniden yalvarmış. Kral:

–Bana güzel prensesi getirmeyi başarırsan hayatını bağışlarım. Ayrıca; Altın Kuş’u ve Altın At’ı alabilirsin.

               Bahçıvanın oğlu yeniden yollara düşmüş ve bir kez daha yaşlı tilkiye rastlamış. Tilki:

–Beni dinlemiş olsaydın hem Altın Kuş’u hem de Altın At’ı almış olacaktın. Ama ben sana bir kez daha yardım edeceğim. Dümdüz yürü, bir kaleye denk geleceksin. Prensesin yanına git ve onu bir kez öp. Prenses gece yarısında hamama gider. Kendisini kaçırman için sana yardım edecek. Ama dikkatli ol sakın ona inanma. Annesine ve babasına sakın veda ettirme.

               Kaleye vardığında her şey tilkinin dediği gibi olmuş. Genç adam, gecenin yarısında prensesle buluşmuş ve onu öpmüş. Prenses onunla kaçmayı kabul etmiş ama gözyaşları içinde babasına veda etmek istediğini söylemiş. Genç adam kabul etmiş. Ama prenses babasının yanına geldiği anda genç adam gene tutuklanmış.

Kral: –Penceremin önünde manzaramı kapatan şu tepeyi sekiz günde kazıp düzeltmezsen kızımı asla alamazsın.

Bu tepe o kadar yüksekmiş ki bütün dünya bir araya gelse o tepeyi düzeltemezmiş.

Bahçıvanın oğlu yedi gün sonra çok az kazabilmiş ve umutsuzca oturup beklerken arkadaşı olan tilki yine ona yardım etmek için çıkagelmiş.Tilki: –Sen şimdi yat ve uyu. Ben senin için çalışırım.

Sabah olduğunda tepe yerinde yokmuş. Mutlu olan kral kızını bahçıvanın oğluna vermiş. Delikanlıyla prenses yola çıkmışlar, bir kez daha tilkiyle karşılaşmışlar. Tilki: –Üçüne birden sahip olabilirsin; hem prensese, hem ata hem de kuşa.

Delikanlı: –Sahi mi nasıl?

Tilki: –Beni iyi dinle: Krala git ve prensesi ona ver. Kral buna çok sevinecek. Ardından Altın At’ın sırtına bineceksin. Yola çıkmadan önce onlarla tokalaşacaksın. En son prensesle el sıkış. Tam o anda onu ata bindir ve dört nala koşarak oradan kaç. Sonra Altın Kuş’un olduğu kaleye git. Ben prensesle beraber kapıda beklerim. Sen Altın At’ı krala göster. Kral, Altın Kuş’u sana getirecek. Krala kuşun gerçek olup olmadığını görmek istediğini söyle. Kafesi eline aldığın anda ata bin ve kaç.

               Her şey tilkinin söylediği gibi gerçekleşmiş. Delikanlı: –Güzel tavsiyelerin için teşekkür ederim sevgili dostum. Beni kendine borçalndırdın.

Tilki: –Madem öyle; sana yalvarırım öldür beni!

Delikanlı: –Neee, Asla öyle bir şey yapamam, sen benim dostumsun!

Tilki: –Peki madem öyle diyorsun; ben sana iyi bir tavsiye daha vereyim: Geri dönerken iki şeye karşı dikkatli ol. Sakın kimseyi dinleyip yavaşlama ve sakın nehir kenarında oturma.

Bahçıvanın oğlu prensesle beraber yola devam etmiş. Sonunda iki ağabeylerini bıraktığı köyün oraya gelmiş. Orada büyük gürültü ve homurdanmalar duymuş. İki adam idam edilecekmiş. Ne olduğunu merak etmiş ve o kişilerin ağabeyleri olduğunu görmüş. Ağabeyleri hırsız olmuşlar.

Genç adam: –Bütün paramı alın ama ağabeylerimi bağışlayın.

Ağabeylerini kurtardıktan sonra birlikte yola koyulmuşlar ve tilkiyle karşılaştığı ormana gelmişler. Ağabeyleri nehir kenarında biraz oturup bir şeyler yemek ve içmek istediklerini söylemişler.

Tilkinin tavsiyesini unutan delikanlı kabul etmiş ve nehir kenarında oturmuş. Hiçbir şeyden şüphelenmiyormuş ama ağabeyleri arkasından yaklaşıp onu suya atmışlar. Prensesi, atı ve kuşu alarak kralın yanına geri dönmüşler. Ağabeyleri: –Yüce kralımız, Altın kuş’tan daha fazlasıyla geri döndük, hepsini emeklerimiz sayesinde becerdik.

               Ardından büyük bir kutlama yapılmış. Ama at yem yemiyor, kuş ötmüyor ve prenses ise ağlıyormuş. En küçük nehir yatağına düşmüş ama şansına nehir yatağı kurumak üzereymiş. Fakat nehir yatağı o kadar yüksekmiş ki bir türlü tırmanamıyormuş. Ama yaşlı tilki bir kez daha yardımına gelmiş. Tilki: –Beni dinlemiş olsaydın; başına hiçbir kötülük gelmeyecekti. Ama sen benim dostumsun. Seni burada bırakmam. Kuyruğuma tutun ama sıkı tutun.

Tilki delikanlıyı nehirden çıkarmış.

Tilki: –Ağabeylerin seni krallıkta bulurlarsa, öldürmek için adam tuttular.

               Delikanlı bunun üzerine fakir bir adam kılığına girmiş ve gizlice kralın sarayına gitmiş. Tam kapıya geldiğinde at yem yemeye, kuş ötmeye başlamış ve prensesin gözyaşların dinmiş.Delikanlı kralın yanına gitmiş ve ağabeylerinin yaptığı kötülükleri anlatmış. Ağabeyleri tutuklanmış ve cezalandırılmışlar. Prenses bir kez daha delikanlıya verilmiş.

               Kralın ölümünden sonraysa, krallık ona kalmış. Genç kral çok uzun bir zaman sonra ormanda yürüyüşe çıkmış ve eski tilkiyle yine karşılaşmışlar. Tilki gözünde yaşlarla kendisini öldürmesi için genç krala yalvarmış. Tilki: –Lütfen sevgili dostum; senden sadece tek bir iyilik istiyorum, lütfen öldür beni!

Bahçıvanın en küçük oğlu, üzülerek kabul etmiş. Tilki ölür ölmez bir insana dönüşmüş. Bu kişinin, bundan yıllar önce prensesin kaybolan ağabeyi olduğu ortaya çıkmış.



Okuma Ayarları


Arka Plan Rengi