Uzun zaman önce büyük bir kralın yönettiği bir krallık varmış. Kralın çok güzel bir kızı varmış ve kral onu evlendirmek istiyormuş. Ancak prenses çok güzel olmasına rağmen çok kibirliymiş ve şımarık biriymiş. Kral kızının evlendikten sonra düzeleceğine inanıyormuş. Ama prenses ciddi değilmiş ve kendisini istemeye gelen bütün prenslere kötü davranıyormuş. -Sevgili dostlarım, asil krallar ve prensler. Şimdi kızım sizlerle tanışacak. -Bunun boyu kısa. Bu şişko.
Top gibi yuvarlak. Aşırı uzun, fasulye sırığı mısın sen? Aşırı kısa cüce gibi. Prenses her bir kralla, prensle, dükle, soyluyla ve diğerleriyle dalga geçiyormuş. Babası asil kral sinir oluyormuş ama ses çıkarmıyormuş. Ta ki kızı sakallı ve iyi bir krala hakaret edene kadar. -Şuna bak. Sakalı aynı keçi gibi. Onun adı keçi sakal olsun. Hahahaha. -Bu ne cüret? Sen ne cüretle bu iyi ve soylu beylere hakaret edersin? Şu anda ilan ediyorum. Bu kapıdan giren ilk kişiyle de evleneceksin.
O ister bir prens olsun, isterse de bir dilenci. Böylece kralın dileği iki gün içinde gerçek olmuş. Bir kavalcı kralın bahçesine girmiş. Kavalını çalmış ve dilenmeye başlamış.
Bu manzara kralın dikkatini çekmiş. Kavalcıyı içeri almaları için muhafızlara emir vermiş ve emrettiği üzere prensese kavalcıyla evlenmesini söylemiş. Kavalcı çok şaşırmış ama mutlu olmuş. Ancak Prenses ağlamış ve karşı çıkmış. Ama kral onu dinlememiş ve düğünün yapılmasını emretmiş. Hatta yeni çifte şöyle emretmiş:
-Şimdi buradan gitmek için hazırlık yap, burada kalamazsın. Kocanla beraber gezmen gerekiyor.Böylece kavalcı ve yeni evlendiği karısı saraydan çıkıp bilinmeyen bir dünyaya yol almışlar. Çok uzaklara yürümüşler. Birkaç gün sonra güzel bir ormana varmışlar: -Bu güzel orman kime ait acaba? -Bu orman büyük kral keçi sakala ait. -Ah ne, ben ne kadar aptalım. Yola devam etmişler ve harika bir çayıra gelmişler: -Peki, bu güzel çayır kime ait? -Bu çayır büyük kral keçi sakala ait. -Ben ne kadar aptalım. Ardından o büyük kente varmışlar. -Peki, bu güzel şehir kime ait?
-Bu güzel şehir büyük kral keçi sakala ait. -Ne, ben ne kadar aptalım. O kralı reddetmemeliydim. -Niye öyle diyorsun? Ben sana iyi bir eş değil miyim? Prenses çok şaşkınmış. Prenses sessiz kalmış, daha sonra kavalcıyla birlikte kasabanın dışında ücra bir kulübeye gelmişler.
Prenses çok şaşırmış. -Yok olamaz, burası çok küçük. Uşakların nerede senin? -Uşak mı? Sevgilim, her işi sen ve ben kendi başımıza yapmalıyız.
Burada uşak yok. Kulübede biraz yiyecekleri varmış ve çabucak bitmiş. Prenses yemek yaparken zorlanıyormuş, çünkü alışkın değilmiş. Kavalcı ona yardım etmiş.
Ağaçlardan dallar kesmiş ve prensesten sepet örmesini istemiş. Prenses uğraşmış ama parmaklarını kesmiş. Kavalcı öfkeyle söylenmiş: -Yemek bilmiyorsun, sepet öremiyorsun. Başıma dert oldun. Hiçbir şeyden anlamıyorsun. Sana bir meşgale bulayım. Fakir kavalcı topraktan birkaç kap kacak yapmış. Karısı onları satsın diye de sokakta bir tezgah kurmuş. Prensesin güzelliğinden ötürü birçok insan onun mallarını almaya başlamış. Birkaç gün boyunca giderek daha çok mal almışlar.
Ta ki bir gün prensesin sokak kenarında açtığı tezgaha sarhoş bir askerin atı darmadağın edene kadar böyle devam etmiş. Prenses çok üzülmüş ve ağlamış: -Ne yapacağım ben şimdi?
Kocam ne diyecek bana? Eve koşmuş ve kocasına anlatmış. -Demek ki çok aptalsın sen. Herkesin geçtiği yere tezgah açılır mı? Sen bu işi de beceremiyorsun. Ben saraya gidip mutfağa hizmetli lazım mı diye sormuştum.
Seni deneyeceklerini söylediler. Şimdi mutfakta hizmetçilik yapacaksın. Böylece Prenses mutfakta çalışmaya ve bütün pis işleri yapmaya başlamış. Yerleri, bacaları, fırınları, tencereleri, tavaları ve tabakları temizliyormuş. Her günün sonunda eve biraz et götürüyormuş. Bu böyle birkaç gün devam etmiş. Sonunda kralın büyük oğlunun düğün ilanını duymuş. Herkesin o heyecanını görüyormuş ama kendi üzüntüsünden ötürü sessiz kalıyormuş.
Düğün günü gelmiş, hazırlıklar hızla devam ediyormuş. Kalabalığı görmek için pencereye gitmiş ve mırıldanmış: -Keşke o kadar gururlu olmasaydım da kral keçi sakal benimle evlenseydi. Ne yaptım ben? -Biri benim adımı mı söyledi? -Ah, kralım. Özür dilerim. Beni böyle görmeniz içimi acıtıyor. -Hayır, hiç üzülmeyin. Kimse öyle düşünmüyor, benimle gelin. Kral prensesi düğünün yapılacağı salona götürmüş.
Prensesin kendi babası da dâhil bütün soylular ordalarmış. Onu bu halde görünce hepsi birden gülmüşler. -Hepinize karşı o kadar kaba davrandığım için çok özür dilerim. Dersimi aldım ben. -Hiç üzülme sevgili prenses. Seninle evlenen o kavalcı benim. Bunca gündür seninle beraber ben yaşıyorum.
Tezgahındaki bütün kapları kıran o asker benim. Gururun çok büyük bir kötülük olduğunu anlaman için bütün bunları yaptım. Gurur bir insanın kalbindeki en kötü özellik sayılabilir. Sen bu dersi öğrendin. Ve o eski gururun kayboldu. Gel benimle kraliçem, elimi tut ve karım ol artık. Hemen o anda evlenmişler ve o günden sonra sonsuza dek mutlu yaşamışlar.