Kaz Çobanı Prenses Kız masalı

Bir zamanlar büyük bir ülkenin kralı ölmüş ve kraliçesini, kızını ardında bırakmış. Birde prensesi çok seven, onun bakımı için kraliçeye yardım eden iyi bir peri varmış. Prenses büyüdüğünde çok uzaklarda yaşayan bir prensle nişanlanmış. Prensesin evlenmek vakti yaklaştığında prensin ülkesine yapacağı seyahate hazırlanmış.

Annesi kızı için bütün mücevherleri ve giysileri toparlamış: -Sevgili kızım, bu mücevherleri ve değerli taşları yanına al ve prensinle mutlu ol. Ve prensese eşlik etmesi için yanına bir yardımcı vermiş. Prensesi bu yardımcıya emanet etmiş. Her ikisinin bu yolculuk için birer atı varmış. Prensesin atı perinin hediyesiymiş. Adı Falada’ymış ve konuşabiliyormuş. Peri: -Bekle, sana bir şey daha vereceğim. Peri eline bir makas almış ve kendi saçından bir tutam kesmiş.

-Bu saça iyi bak sevgili kızım, bu saç yolda sana yararı dokunabilecek bir sihre sahiptir. Prenses hem öz annesine hem de peri annesine veda etmiş, yardımcısı ve atı Falada’yla birlikte saraydan ayrılmış. Prenses saatler yolculuk ettikten sonra susamış ve yardımcısına şöyle demiş:

-Lütfen bana biraz su getirir misin yardımcım? -Mademki susadınız sevgili Prenses,  o zaman atınızdan inin, diz çökün ve pınardan su için. Ben sizin hizmetçiniz değilim. Çok şaşıran Prenses atından inmiş ve pınarın başında diz çökerek su içmiş. Sihirli saç tutamı aniden şöyle demiş: -Zavallı Prenses. Annenin bundan haberi olsaydı kalbi kırılırdı.
Ama kralın kızı mütevazıymış. Hiçbir şey dememiş ve tekrar atına binmiş. Birkaç saat daha gittikten sonra yeniden susamış. Bir pınarın kıyısına geldiklerinde yardımcısından rica etmiş:-Lütfen bana biraz su getirir misin yardımcım? -Size daha öncede dedim. Kendiniz alın. Prenses bir daha atından inmiş, pınarın kıyısında diz çökmüş ve su içmiş. Saç tutamı yine konuşmuş: -Annenin bundan haberi olsaydı kalbi kırılırdı. Bu hizmetçi itaatkâr değil, dikkatli ol Prenses.

Fazla diz çökme. Suyun içine düşüyorum. Saç tutamı Prensesin cebinden düşmüş ve suyla birlikte akıp gitmiş. Yardımcı yine konuşmuş: -Hahaha! Artık zayıf ve güçsüzsün. Bundan sonra emirleri ben vereceğim ve sende bana itaat edeceksin. Şimdi giysilerini çıkar ve bana ver. Benimkileri de sen giy. Artık ben Prensesim.

Ve bunu birine söyleyecek olursan seni pişman ederim! Yardımcı Prensesin giysisini giymiş ve onun atı Falada’ya binmiş. Gerçek gelinse kötü olan ata binmiş.

Sonunda prensin sarayına varmışlar. Prens onları karşılamaya gitmiş ve yardımcıyı kendi prensesi sanmış: -Sarayıma hoş geldin sevgili prenses. -Burada olduğum için çok mutluyum. Prens: -Bu kız kim peki? -O benim yardımcım. O benim yol arkadaşım. Ama ondan hoşlanmıyorum. Merak ettim sevgili prens, ona göre bir iş var mı burada? -Aslına bakarsan ona göre bir iş yok ama Curdken ufak bir çocuk var burada. Kazlarla ilgileniyor. Bu kız ona yardım edebilir. -Yaa, sevgili prens. Bir iyilik daha istiyorum. Lütfen buraya geldiğim şu atı da öldürtebilir misin? Onun yüzünden yolda neredeyse düşüyordum.

Aslında yardımcı Falada’nın konuşabilen bir at olduğunu biliyormuş, gerçek Prensese ne yaptığını söylemesinden korkuyormuş. Bu yüzden ısrarcı olmuş ve sadık Falada öldürülmüş. Ama gerçek Prenses bunu duyduğunda ağlamış ve Falada’yı öldüren adama yalvararak Falada’nın kafasını şehrin büyük, karanlık kapısına asmasını istemiş. Kendisi bu kapıdan her sabah ve akşam geçeceği için atını bu şekilde görebilmeyi umut ediyormuş. Adam:

-Sen nasıl istersen. Cellat Falada’nın kafasını karanlık kapının üstüne asmış. Prenses ertesi sabah erken saatte kapıdan geçerken üzüntü içinde Falada’yla konuşmuş: -Falada, Falada, artık orada asılısın. Falada: – Prenses, Prenses.. Sende hizmetçisin. Yazık, yazık, annen bunu bilseydi üzüntüden gözünden yaşlar gelirdi. Sonra şehirden çıkmışlar, kazları gütmeye başlamışlar. Bir çayıra geldiklerinde Prenses derenin kıyısına oturmuş, saf gümüşlerle örülü saçlarını rüzgâra bırakmış. Curdken güneşte parlayan gümüşleri görünce Prensese doğru koşmuş ve gümüşleri çekiştirmiş. Prenses ağlamış: -“Es rüzgâr es. Curdken’in şapkasını uçur. Es rüzgâr es, Curdken’i peşinden koştur.

Dağlar, tepeler, kayalar hepsi rüzgârda savrulsun. Saçımdaki gümüşler yeniden taransın ve düzelsinler.” Sonra o kadar sert bir rüzgâr esmiş ki Curdken’in şapkasını savurmuş. Şapka tepelere doğru uçmuş, Curdken’de mecburen dönüp şapkanın peşinden koşmuş. Curdken geri döndüğünde Prenseste saçını çoktan taramış ve toplamış. Gümüşleri yeniden güvenle saklamış. Sonra Curdken çok kızmış ve somurtmuş. Prensesle hiç konuşmamış. Akşam güneş batana kadar kazları seyretmişler ve sonra hepsini eve geri götürmüşler.

Aynı olay iki gün daha tekrarlamış. Curdken bir akşamüstü yaşlı krala şikayet etmeye gitmiş: -O yabancı kızın bana kazları güderken yardım etmesini istemiyorum artık. Onun bana yardım etmesi gerekiyor ama hiçbir şey yapmadan benimle akşama kadar dalga geçiyor.

-Curdken, bana bütün hikayeyi anlatmadığını biliyorum. Ya ne olduğunu bana anlatırsın ya da… Kral Curdken’e olayın aslını anlatmasını istemiş. Curdken’de ne olduğunu krala bir bir anlatmış. Kral:

-Hmm sen kendi işine devam et. O konuyla ben ilgilenirim. Kral sabah olduğunda karanlık kapının arkasına saklanmış. Prensesin Falada’yla konuştuğunu ve Falada’nın da ona cevap verdiğini duymuş. Sonra çayıra gitmiş ve oradaki bir çalılığın içine gizlenmiş. Kısa süre sonrada Prensesin saçını açıp rüzgâra bırakmasını kendi gözleriyle görmüş. Ardından prensesin sözlerini duymuş: -“Es rüzgâr es. Curdken’in şapkasını uçur. Es rüzgâr es, Curdken’i peşinden koştur. Dağlar, tepeler, kayalar hepsi rüzgârda savrulsunlar. Saçımdaki gümüşler yeniden taransın ve düzelsinler.” Ve peşine şiddetli bir rüzgâr esmiş.

Curdken’in şapkasını uçurmuş, Curdken’de şapkanın peşine düşmüş. Prenses saçını tarayıp düzeltmeye devam etmiş. Yaşlı kral bütün bu olanları görmüş ve kimseye görünmeden saraya geri dönmüş. Kaz çobanı Prenses akşam saraya döndüğünde kral onu yanına çağırmış. Neden böyle bir şey yaptığını sormuş ama prenses gözyaşlarına boğulmuş. Prenses: -Bunu ne size ne başkasına anlatmalıyım.

Yoksa canımdan olabilirim. Ama yaşlı kral o kadar ısrarcı olmuş ki Prenses bütün hikayeyi en başından sonuna kadar kelimesi kelimesine ona anlatmak zorunda kalmış. Böyle yapması kendisi açısından çokta iyi olmuş. Kral: -Sana hiçbir zarar gelmeyecek sevgili Prenses.

Sana yapılan bu yanlışı ben düzelteceğim. Şimdi senden bir Prenses gibi giyinmeni istiyorum. Prenses giyindikten sonra kral ona hayranlıkla bakmış, Prenses çok güzelmiş. Kral sonrada oğlunu çağırmış ve onun sahte bir gelinle evlenmek üzere olduğunu, o kişinin bir hizmetçi olduğunu söylemiş. Oysa gerçek Prenses karşılarındaymış.

Kral: -Senin gerçek nişanlın bu kızdır oğlum. Prens: -Demek ki ben çok şanslıyım babacığım. Genç prens Prensesin güzelliğini görünce onun böylesine uysal ve sabırlı olduğunu öğrenince çok mutlu olmuş. Kral sahte Prensese bir şey belli etmeden saraydaki bütün herkes için büyük bir ziyafet düzenlenmesini emretmiş.

Kral: -Bu gece gerçeği kutluyoruz, yalanı cezalandırıyoruz. Damat en yukarıda, sahte Prenses bir tarafta, gerçek Prensesse diğer tarafta oturuyorlarmış ama hiç kimse gerçek Prensesi tanımamış. Çünkü güzelliği herkesin gözünü kamaştırıyormuş. Ayrıca şimdi üstündeki o muhteşem elbiseyle o küçük kaz çobanına hiç benzemiyormuş. Sahte prenses: -Bu ne cüret böyle… Konuklar yiyip içip keyiflendikten sonra yaşlı kral ayağa kalkmış ve kendisini dinlemelerini istemiş:

-Bu gece sizlere bir hikaye anlatacağım, beni dikkatle dinleyin. Anlatmaya başlamış. Prensesin öyküsünü sanki bir zamanlar kendisine anlatılan bir masalmış gibi anlatmış. Sonrada bu şekilde davranan birine ne yapılması gerektiğini yardımcı kıza sormuş: -Sen böyle bir yalancıya karşı ne yapardın? Kız: -En iyisini. O yalancının ilelebet hapse atılması gerekir.

Kral: -O yalancı sensin. Ve kendine o cezayı layık gördün. Öyleyse cezanı çekeceksin. Yardımcı kız kendi hükmettiği cezaya kendisi çarptırılmış. Genç prensse gerçek Prensesle evlenmiş. Hayatları boyunca huzur ve mutluluk içinde ülkelerini yönetmişler. İyi kalpli peri onları görmeye gelmiş.



Okuma Ayarları


Arka Plan Rengi