Bir zamanlar ülkenin birinde, bir karı koca yaşarmış. Çocukları yokmuş ama bir kız çocuğu sahibi olmayı çook istiyorlarmış. Aradan çok uzun zaman geçmemiş ki kadın bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün penceresinden bakarken, komşu evin bahçesindeki güzel marulları görmüş. O marulları yemekten başka bir şey düşünemez olmuş.
-Şu evin bahçesindeki marullarından yiyemesem ölürüm. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış. Sonunda kocası kadının bu durumdan öylesine endişelenmiş ki karısına o marullardan kopartıp getireceğine söz vermiş. -Merak etme karıcım, sana o marullardan getireceğim. Kadın: -Ama bu çok tehlikeli olur biliyorsun.
Yan taraftaki ev, çok güçlü bir cadıya aitmiş bahçesi de yüksek duvarlarla çevrili kimsenin girmeye cesaret edemediği bir bahçeymiş. Adam tüm cesaretini toplayıp, yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ve biraz olsun kendine gelmiş. Ama bir avuç yaprak ona yetmemiş, kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı onu bekliyormuş, bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin. -Karım hamile ve canı sizin bahçenizdeki marullardan yemek istedi.
Cadı: -Bunun için benden izin alabilirdin değil mi? Adam: -Herkes sizden çok korkuyor, izin vereceğinizi düşünmedim beni affedin.
Rapunzelin Saçları
Cadı:-Affetmek mi? bunun cezasını çekeceksin! Adam: -Karım o marullardan yemezse, hastalanacak ve bebeğimizi doğuramayacak lütfen. Cadı: -Hım, o zaman seninle bir anlaşma yapıcağız istediğin kadar marul alabilirsin ama bir şartım var bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz! Kadının kocası bu şartı korkusundan hemen kabul etmiş. Bir kaç ay sonra bebek doğmuş.
Hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış, bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp ne edip yemek istediği marul türünün adı da Rapunzel’miş cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel on altı yaşına gelince dünyalar güzeli bir genç kız olmuş. Cadı bir ormanın ortasında yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu, bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış. Cadı bu dünyalar güzeli kızın sarı saçlarını hiç kesmemiş, onu ziyarete geldiğinde aşağıdan seslenirmiş.
Cadı: -Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. Rapunzel uzun örgülü saçlarını pencereden uzatır, cadıda onun saçlarına tutuna, tutuna yukarı tırmanırmış. Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir Prens avlanmak için ormana gelmiş, uzaklardan güzel sesli birinin şarkı söylediğini duymuş.
Prens: -Ne kadar güzel bir ses bu böyle. Atını sesin geldiği yöne doğru sürmüş, sonunda Rapunzel’in yaşadığı kuleye varmış. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş, nede yukarı çıkmak için başka bir yol. Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, her gün kulenin altına gelip yukarı çıkmak için çareler düşünmeye başlamış.
Bir akşam yine kuleye yaklaşırken uzaktan kulenin altında bekleyen cadıyı fark etmiş, Cadı: –Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. Rapunzel saçlarını aşağa uzatmış ve cadı yukarı tırmanmış. Bunu gören Prens, ertesi gün hava kararırken kulenin altına gelmiş. Sesini değiştirerek, Prens: – Rapunzel, Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını, ben geldim. Karşısında ilk kez annesi sandığı cadıdan başka bir insan gören Rapunzel, önce biraz korkmuş. Rapunzel: -Sen benim annem değilsin neden geldin buraya!
Prens: -Benden korkmanız için neden yok, şarkı söylediğinizi duydum ve sesinize aşık oldum, sesin sahibini görmek istedim. Prensin sözleri Rapunzel’in çok hoşuna gitmiş. Ve artık ondan korkmuyormuş, bir süre her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç fak etmemiş.
Prens sonunda bir gün Rapunzele evlenme teklif etmiş, Prens: -benimle evlenirmisiniz. Rapunzel’de utanarak kabul etmiş, bu yakışıklı Prensin teklifini. Fakat Rapunzel’in bu yüksek kuleden aşağı inme şansı yokmuş.
Aklına parlak bir fikir gelmiş. Prens her gidişinde yanında kumaş parçası getiriyormuş. Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek kumaştan bir merdiven yapıyormuş. Fakat bir gün Rapunzel büyük bir hata yapıp, ağızından bir cümle kaçırmış. Rapunzel: -Anne, Prens senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma. Cadı: -Hangi Prens, hangi Prens! Cadı o anda olanları farkına varmış ve Rapunzele bağırmaya başlamış.
Cadı: -Beni nasılda aldattın oysa ben seni dünyanın kötülüklerden korumaya çalışıyordum. Öfkesini alamayan cadı, Rapunzel’in altın sarısı güzelim saçlarını kesi vermiş. Ve sonrada onu çok uzaklarda bir çöle göndermiş.
O gece cadı kulede kalıp, Prensi beklemiş. Bir süre sonra Presin sesi duyulmuş Prens: -Rapunzel uzat altın sarısı saçlarını ben geldim. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağı. Prens başına geleceklerden habersiz, yukarı tırmanmış. Kuleye çıkınca, Rapunzelle değilde cadıyla karşılaşan Prens, Rapunzel’in başına kötü bir şey geldiğini anlamış. Cadı Prensin üstüne doğru yürüyünce, geri çekilen Prens, kulenin penceresinden aşağa düşmüş.
Kulenin altındaki çalılar sayesinde, hayatta kalmayı başarmış ama çalıların dikenleri gözlerine batığı için artık hiç bir şey göremez olmuş. Prens gözleri kör bir halde, kaybettiği Rapunzel için göz yaşları dökerek, ormanda dolaşıp durmuş.
Ormanda bulduğu bitkiler ve yabani meyvelerle karnını duyormuş, o kadar uzun yollar yürümüş ki sonunda bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Ve hiç beklemediği bir şey olmuş uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses duymuş. Sesin sahibini hemen tanımış tabi. Prens: -Bu Rapunzel’in sesi. Şarkı söyleyen sese doğru yürümeye başlamış, bir yandan’da sesleniyormuş. Prens: -Rapunzel, Rapunzel.
Rapunzel’de Prensin sesini tanımış, ona doğru koşmaya başlamış. Sonunda bir birlerini bulmuşlar. Rapunzel Prensini görünce, ona sarılmış ve mutluluk göz yaşları dökmüş. Rapunzel’in göz yaşları Prensin gözlerini ıslatmış ve birden bire bir mucize gerçekleşmiş, Prensin gözleri açılmış. Yeniden görmeye başlamış, Rapunzel bunu görünce mutluluğu daha da artmış. Birlikte yola koyulmuşlar ve Prensin ülkesine gitmişler, orda halk onları sevinçle karşılamış. Rapunzel ve Prens bir ömür boyu çook mutlu yaşamışlar.