Fransa’nın kalbinde, kalbinde sevgi olmayan bir prens yaşardı. Bu prens çok yakışıklıydı. Ama istediği her şeye sahip olduğu halde, çok bencil ve kabaydı.
Karanlık ve fırtınalı bir gecede, prens bir parti düzenledi ve yalnızca kendisi kadar yakışıklı veya güzel bulduğu konukları davet etti.
Birden, yaşlı bir dilenci kadın şatoya geldi. Prensten bir gül karşılığında sığınma hakkı istedi. Prens onu geri çevirdi.
Dilenci kadın aslında bir cadıydı. Prensin insanları sadece dış görünüşlerine göre değerlendirdiğini biliyordu. Ceza olarak, onu korkunç bir canavara, saray çalışanlarını ise ev eşyalarına dönüştürdü.
Sihir, köylülere de şatoyu ve orada yaşayanları tümüyle unutturdu. Bir gün, Maurice adlı bir müzik kutusu üreticisi, şans eseri sihirli şatoya rastladı.
Pazar yerine giderken yolunu kaybetmişti. Aç ve üşümüş halde, yiyecek ve sığınak bulduğuna sevinerek şatoya girdi.
Şatonun yakınında, beyaz güllerle dolu bir bahçe olduğunu fark etti. Kızı ondan bir gül getirmesini istemişti ve bu güller muhteşemdi.
Tam Maurice bir gül koparmak için uzanmıştı ki, Çirkin çıkageldi. Maurice’in hırsızlık yapmasına çok öfkelenen Çirkin, yaşlı adamı tutsak aldı.
Maurice’in kızı Bella zeki, sevecen ve cesur bir genç kızdı. Dışı kadar içi de çok güzeldi. Kendini bildi bileli, içinde yaşadığı küçük köyün ona sunabileceklerinden daha fazlasını hayal etmişti.
Babası çıktığı yolculuktan dönmeyince, Bella onu aramaya gitti. Sihirli şatoya ulaşan Bella, babasının karanlık bir kuleye hapsedilmiş olduğunu gördü.
Ardından, Çirkin’le karşılaştı ve babasını bu canavardan kurtarmaya karar verdi. Maurice’i dinlemeyerek onun yerini aldı ve Çirkin‘in tutsağı oldu.
Babasını hiç korkmadığına ikna etti. Bir çıkış yolu bulacağına emindi. Lümiyer adlı şamdan ve Cogsworth adlı saat, Bella’yı hücresinde ziyaret ettiler.
İkisi de gizliden gizliye Bella’nın şatonun üstündeki kötü sihri bozmasını umut ediyordu. Sihirli gülün son yaprağı da düşmeden önce, efendileri bir başkasını sevmeyi öğrenebilirse ve o kişi tarafından da sevilirse hepsi yeniden insana dönüşecekti.
Ama zaman hızla akıp gidiyordu. Lümiyer ve Cogworth, Bella’yı daha rahat bir odaya götürdüler. Orada Bella sevecen çaydanlık Bayan Potts ve onun sevimli çay fincanı oğlu Çip ile tanıştı.
Ayrıca çok havalı bir gardırop ve bir opera sanatçısı olan Madam dö Gardırop’u tanıdı. Şato hizmetlileri, Bella’ya akşam yemeği servis ettiler ve onu bir konuğa yakışır şekilde ağırladılar.
Yemekten sonra Bella şatonun batı kanadına gitti. Orada sihirli gülü ve prensin lanete uğramadan önce yapılmış bir portresini keşfetti.
Çirkin birden çıkageldi ve izin almadan özel alanına girdiği için Bella’ya çok kızdı. Bella artık usanmıştı. Şatodan kaçtı. Kaçarken kurtarın sırasında uğradı, ama Çirkin tam zamanında yetişip kurtları geri püskürttü. Çirkin mücadele sırasında yaralanmıştı, bu yüzden şatoya ulaşması için Bella ona yardım etti. Genç kız, Çirkin’in kolundaki derin yarayı temizledi.
Sihirli eşyalar Çirkin‘e yardım ettiği için Bella’ya minnettar kaldılar. Lümiyer ve Cogsworth, Bella’ya şatonun üstündeki sihirden bahsettiler, ama genç kıza düşen rolü gizli tuttular.
O sırada, Bella da başka bir sihrin etkisine kapılmaktaydı. Bella’nın da kendisi gibi kitap tutkunu olduğunu keşfeden Çirkin, genç kıza şatodaki en sevdiği köşeyi gösterdi.
Burası, tüm Fransa’nın en büyük kütüphanesiydi ve yerden tavana kadar kitaplarla doluydu. Bella da çok etkilendi. O gece, ikisi kitap okuyarak sakin bir yemeğin keyfini paylaştılar.
Bir ara kitabından başını kaldıran Bella, Çirkin‘in başını çorba kasesine daldırıp çorbayı höpürdeterek içmesini izledi. Çirkin’in sofra alışkanlıkları Bela’yı gülümsetti.
Bella, Çirkin‘in yumuşak yönlerini keşfetmeye devam etti. Karda oyunlar oynadılar, birbirlerine kar topu fırlattılar, sonra da şatoyu temizlediler.
Yılların tozu ortadan kalkınca, şatonun görkemi ortaya çıktı. Bella da artık Çirkin’i eskisinden çok farklı görmeye başlamıştı. Belki de Çirkin onun düşündüğü kadar zalim bir canavar değildi.
O sert tüylerle sivri pençelerin altında sevecenlik gizliydi. Çirkin de Bella’ya karşı benzer duygular içindeydi. Hayatın düşündüğü kadar acımasız ve umutsuz olmadığını fark etmeye başlamıştı.
Bella ile ortak yönlerini keşfetmek onu çok şaşırtmıştı. Bir gece, Çirkin sihirli eşyalara, Bella’ya karşı hissettiklerini açıkladı. Ama genç kızın ondan daha iyi birini hak ettiğini düşünüyordu.
Eski güzelliğine kavuşmuş olan balo salonunda Bella ile buluştu. O ve Bella müthiş bir zarafetle dans ederek çok özel bir akşam geçirdiler.
Bella babasını çok özlediğini itiraf etti. Çirkin de ona sihirli aynasını verdi. Aynaya bakan Bella, köylülerin babasıyla dalga geçtiklerini gördü.
Çirkin, babasına yardıma gitmesi için Bella’yı cesaretlendirdi. Genç kızı seviyordu ve onu özgür bırakması gerektiğini biliyordu. Çirkin yalnızca bir gün aynı şeyi sihirli eşyaları için de yapabilmeyi diledi.
Köyde Bella büyük bir cesaretle babasını alaya alanlarla yüzleşti. Mourice onlara Çirkin‘in Bella’yı sihirli şatoda esir tutuğunu söylemişti, ama onlar Maurice’in aklını kaçırdığını düşürmüşlerdi.
Babasının doğruyu söylediğini kanıtlamak isteyen Bella, sihirli aynayı kullanarak köylülere Çirkin‘i gösterdi. Bella’nın planı geri tepti: Köylüler hemen yola çıkıp sihirli şatoya ulaştılar.
Neyse ki, Çirkin‘in eşyaları kendilerini savunup köylüleri kaçırmayı başardılar. Hain Gaston, Çirkin‘i öldürmeye çalıştı; ama kendi sonunu kucakladı. Bella, Çirkin’e yardıma koştu.
Çirkin çok kötü yaralanmıştı. O sırada sihirli gülün son yaprağı da düştü ve Çirkin’in eşyaları, kalan son insani özelliklerini de yitirmeye başladılar. Yoksa artık çok mu geçti?
Birden, Bella, Çirkin‘e onu sevdiğini söyledi. Güneş şatonun üstünden doğarken, sihir de etkisini yitirmeye başladı. Aralarında Lümiyer, Cogsworth, Bayan Potts ve Çip’in de bulunduğu tüm sihirli eşyalar yeniden insana dönüştüler. Çirkin de yeniden yakışıklı bir prens oluverdi; ama artık o, nazik, özverili ve kalbi sevgiyle çarpan biriydi.
O günün ilerleyen saatlerinde, şatoda büyük bir kutlama yapıldı. Maestro Cadenza piyanosunu çalarken, güzel eşi Madam dö Gardırop da şarkı söyledi. Herkes yeniden insana dönüştüğüne sevinerek balo salonunda vals yaptı.
Bella, prens sağ ve mutlu olduğu için çok seviniyordu. Şatonun üstündeki kötü sihir etkisini yitirmişti, ama Bella ile prensin aralarında doğan sevginin sihri yeni başlıyordu.
Çok geçmeden, Bella şato kütüphanesini çocukların okumayı öğrenecekleri bir sınıfa dönüştürdü. Prens onu gururla izledi.
Birlikte, Bella’nın o güne dek hayal edebildiğinden bile güzel bir yaşam süreceklerdi. O ve prens birbirlerinin içinde gizlenen güzellikleri keşfetmeyi öğrenmişlerdi; bu nedenle de, sonsuza dek mutlu olacaklardı.